Uğur Doğan yazdı: ADALET, HUKUK VE EĞER KALDIYSA BİRAZ DA VİCDAN VE AHLAK..!

Şu fotoğrafa iyi bakın (!)
Adı; Berke Kutay Şahin, daha yirmi yaşındaydı, Hatay’da yaşıyordu,
Eyy ülkenin en büyük felaketinin başına çöreklenmiş yağmacılar..!
Bu acıya ne diyeceksiniz?
Hatay’da depremde yirmi yakınını ve evini barkını kaybetti.
Sakarya’ya dedesinin yanına gelmişti,
Çaresiz ve umutsuz, bir çıkmazın içindeydi.
Hayatında çıkış noktası göremiyordu.
Ve kendini asarak intihar etti..!
Daha yirmi yaşında, gencecikti.
Maalesef ülkeyi yönetenler “kader planı” dediler..!
“Kaderi böyleymiş” diyerek, olayları geçiştirmek istiyorlar.
Eğer bir ülkede vicdan ve ahlak yok olmuşsa adalet ve hukuk da yok olur.
Yirmi yıldır yönettiğiniz ülkede önce vicdanı ve ahlakı sonrada adaleti ve hukuku yok ettiniz..!
Adaletin, hukukun ve her şeyden önemlisi vicdanın ve ahlakın olmadığı bir ülkede, hak aramanın ne kadar zor bir iş olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Güçlü olanın güçsüzü ezip hakkını gasp ettiği, adaletin, hukukun, vicdanın ve ahlakın yok edildiği yerde adalet ve hukuk için mücadele edenlere tahammül dahi edilmediği gibi nasıl bedel ödetilmeye çalışıldığını da her gün görüyor ve yaşıyoruz bu ülkede..!
Ama; buna rağmen yılmadan, korkmadan mücadele eden adalet ve hukuk savaşçılarının da var olduğunu ve her zaman ve her koşulda var olacağını da unutmasın ve umutsuzluğa kapılmasın kimse..!
Kıssadan hisse…
Bir gün; açgözlü çakalın biri acıkınca kasabaya inmiş.
Sütçünün süt çanağını devirmiş, sütü de içmiş.
Fırıncının tezgâhından ekmeği kapmış onu da yemiş.
Yetmemiş, bir kasabın vitrininden kocaman bir but kapıp bir güzelce mideye indirmiş.
Çakalın ve etin kokusunu alan kasabanın tüm köpekleri toplanmış, çakalı yakalamak için ardı sıra koşturmuşlar.
Çakal önde, köpekler de arkada, amansız bir kovalamaca koşuşturmaca başlamış ama bir süre sonra, sütçünün köpeği yorulup takibi bırakmış.
Bir müddet daha geçince bu sefer fırıncının köpeği de çakalı takibi bırakmak zorunda kalmış.
En son, kasabanın çıkışına yakın bir yerde kasabın köpeği de pes etmiş ve yorgunluktan dili bir karış dışarıda geriye dönmüş.
Çakalın arkasında kala kala bir tek demircinin köpeği kalmış.
Çakal önde demircinin köpeği arkada ısrarlı bir kovalamaca devam ederken ve kasabadan çıkılıp ormana varıldıktan sonra tepelere doğru çıkılmaya başlanmışken çakal dayanamamış, durmuş ve soluk soluğa demircinin köpeğine öfkeyle seslenmiş;
-“Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim tamam, fırıncının ekmeğini yedim o da tamam, hadi kasabın etini kaptım ona da tamam, ama; buna rağmen onlar bile pes etti peşimi bıraktı da, yahu ben demirciye ne yaptım ki sen bi türlü ayrılmıyorsun peşimden?”
Çakalın anlamadığı şu;
– Demircinin köpeği menfaat peşinde değil, sadece adalet peşinde.
– Çakalın kafasındaki sistem ise karşılıklı menfaate dayalı kapitalist bir sistem.
Demircinin köpeğindeki ise, evrensel hukuk.
“Seni cezalandırmam için bana zarar vermen şart değil.
Sen, başkalarına zarar verdiğin, onların hakkını gasp ettiğin için suçlusun”
Onun için cezalandırılmalısın diye düşünüyor demircinin köpeği.
O yüzden hikayedeki çakallar, demircinin köpeği gibi ”yalnızca hak, hukuk peşinde koşanları” hiçbir zaman anlayamayacak ve yaptıklarını aptalca bulacaklardır belki. Ama demircinin “ADALET VE HUKUK” bekçileri de her zaman var olacaktır..! Bu ülkede…
“Eğer adaletsizlik karşısında tarafsız kalıyorsanız,
Zalimin tarafını seçmişsiniz demektir.” Desmod Tutu
Vicdanınızla Kalın Sağlıcakla…